Ülkemiz henüz kredi kartlarıyla tanışmamıştı. Cüzdanlarımızda kredi kartı yerine, ihtiyaç kadar nakit para bulunurdu. Almanya’da çalışan bazı hemşehrilerimiz ise oralarda koca koca mağazalar olduğunu, çoluk çocuk alışverişe gidildiğinde başında kimsenin beklemediğini, herkesin almak istedikleri ürünlerin fiyatını görerek sepete doldurduğunu ve çıkışta ücretin ödendiğini anlatırlardı. Bu anlatılanlar karşısında, “Peki, hırsızlık olmuyor mu?” diye sorulduğunda, “Hayır olmaz. Çünkü elin adamı öyle bir düzen kurmuş ki, bir çikolatayı cebine koysan kapıdan çıkarken ötüyor ve ortalığı velveleye veriyor,” derlerdi.
Eskiden marketler, süpermarketler, hipermarketler yoktu. Bunların yerine ufak tefek mahalle bakkalları vardı. Bu bakkallarda ortalama 100 çeşit ihtiyaç malzemesi bulunurdu. Bakkallardan alışveriş yapmanın ayrı bir zevki vardı. Alışverişe ekseriyetle evin erkeği gelir ya da emekliler, izne gelen Almancılar eşleriyle birlikte gelir; cüzdanın arasından çıkardıkları ihtiyaç listesini uzatırlardı. Liste dediğimiz, şimdiki gibi 1001 çeşit değil; çay, şeker, yağ, deterjan, lokum, bisküviden ibaretti desek yanlış olmaz. Listede yazılı olanlar itinayla hazırlanır ve müşteri tarafından getirilen fileye veya çantaya doldurulurdu. Yani o zamanlar çevre düşmanı olan plastik poşetler henüz yoktu. Neticede, verilen mallar kâğıt üzerinde elle hesaplanır ve ekseriyetle veresiye defterine yazılırdı. Sadece alınan malzemelerin ücretinin yazılmasıyla yetinilmez, müşteri tarafından istenen harçlık ilavesi de yapılırdı. Öte yandan, ister peşin ister veresiye olsun, hesabın küsuratı alınmazdı. Alınırsa ayıp sayılırdı. Aşağı yukarı mahallede herkesin, borcu olmasa da (şimdiki kredi kartına benzer şekilde) veresiye defterinde kendisine ayrılmış bir açık hesabı bulunurdu. Öte yandan, köydeki vatandaş, şehre gelen komşusuyla ihtiyaç listesini gönderir; bakkal ise “öder mi, ödemez mi” diye düşünmeden istenilenleri hazırlayıp, yoksa başka yerden temin edip geri gönderirdi. Eskiden lokumlar 5 kg’lık tahta sandıklarda, helvalar ise 5 kg’lık tenekelerde açık olarak satılırdı. Şimdi ise ne o lokumun ne de helvanın tadı kaldı.
Zaman değişti. Köylerden şehre hızlı bir göç başladı. Şehirler apartmanlaştı. Yumurtadan maydanoza kadar her şey marketlerden satın alınmaya başlandı. Üzülerek ifade edelim ki, buna köylü vatandaşlarımız da dâhil oldu. Bu meyanda hayatımıza mini market, süper market, hipermarket ve AVM’ler girmeye başladı. Buralarda satılan ürün çeşitliliği yüzlerle, binlerle, hatta beş binlerle ifade edilmeye başlandı. Alışveriş kolaylaştı. Bir tuşa dokunmakla talep karşılanır hale geldi. Babalarımız 10 kalem mal alırken, çocuklarımız 50 kalem mal almaya başladı; hem de bunlar temel ihtiyaç değil, talihin talihi… İşin en riskli yönü ise bu tüketimin sağlığımızı tehdit eder boyuta ulaşması. Zira önceden “göz görmeyince gönül katlanırdı” ama şimdi göz görüyor, gönül katlanmıyor. Fakat ne yazık ki masraf katlanıyor. Ya anne-baba katlanıyor ya da çocuklar katlanmıyor. İstiyor… İstiyor… İstiyor… Doyumsuzlaşıyor…
Öte yandan veresiye defterleri tarih oldu. Ne kadar paran varsa, pardon, kart limitin varsa o kadar malzeme alabiliyorsun. İhtiyacın varmış, bir anlam ifade etmiyor. “Şunları deftere yazıver,” deme şansın yok. Kısacası, mahalle bakkallarının yavaş yavaş yok olmasıyla veresiye defterleri de tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. Bugünkü nesile “Veresiye defteri nedir?” diye sorsak, belki de cevap veremez. Oysa sivil savunma açısından düşünüldüğünde mahalle bakkallarının ayrı bir önemi vardı. Bir deprem sonrası bilgi açısından en değerli kaynaklardan biriydiler. Çünkü onlar mahalleyi tanır, ekiplere çalışmalarında rehberlik ederdi. Oysa şimdi, market çalışanı binanın üst katında oturan komşuyu bile tanımıyor. Hatta bırakın onu, karşı komşumuzu bile tanımıyoruz.
Velhasıl, zaman değişiyor, biz değişiyoruz. İmkânlar çoğalırken, doyumun yerini doyumsuzluk; başka bir ifadeyle memnuniyetsizlik alıyor.
Dün temel ihtiyaçlar 5’ti, 10’du
Yetiyordu, varsa başını sokacak bir gecekondu
Ya bugün; arzu, istek 100 oldu, 1000 oldu
Bulamayan asi, bulan ise doyumsuz oldu
İmkânlar çoğaldı, hastalıklar bir bir doğdu
Kimi sıkıntıdan, kimi zevkten streste boğuldu
Vesselam, ne olduysa bize 21. asırda oldu
Mazinin hatıraları yavaş yavaş kayboldu
Kredi kartları revaçta yerini buldu
Veresiye defterleri de tarih oldu.