Mahir ODABAŞI

Onlar okudu

Mahir ODABAŞI

“Keşke insan gençliğinde bilseydi, ihtiyarlığında yapabilseydi” der büyüklerimiz. Ne yazık ki insanoğlu, çoğu zaman elindeki değerlerin farkına varmaz. Yanında, önünde duran kıymetleri öylece sıradan sanır; hep var olacaklarmış gibi bakar ama göremez. Ancak kaybedince, ya da kaybetme korkusu sarınca farkına varır.

Anahtarlar vardır; bir kapıyı açar, daracık bir odaya götürür. Bir de anahtarlar vardır ki kırk odalı, her köşesinde ayrı bir güzellik ve zenginlik saklı sarayların kapısını aralar. Okumak işte böylesi bir anahtardır. Batı’da kitap, günlük ihtiyaçlar arasında 18’inci sırada. Bizdeyse 235’inci…

Seminerlerde, öğretmenlere ve eğitimcilere sık sık sorarım:

“Arkadaşlar, ayda dört kitap okuyan var mı?” Bir el kalkar.

“Üç kitap okuyan?” İki kişi.

“İki kitap okuyan?” Üç kişi.

“Peki, bir kitap?” Ancak dört beş kişi.

Hiç okumayanları sormaya gerek yok…

Öğrencilerde ise sayı biraz daha yüksek çıkıyor. Bu da gelecek adına umut verici. Çünkü ön tekerleği arka tekerlek izler; çocuklar, sözden çok örnekle öğrenir. Horace Mann der ki:

“Öğrencilerine okuma sevgisi aşılayamayan bir öğretmen, soğuk demiri döven demirci gibidir.” Ama biz, elimizde o anahtar olduğu hâlde, kırk odalı sarayın kapısını açmamak için türlü bahaneler buluruz: “Vakit yok, iş çok, zaten yorgunuz, gazetelere bakıyoruz, internette her şey var…”

Onlar okudu

Oysa dostlar, bahaneleri bir kenara bırakmanın zamanı geldi. Çünkü hiçbir zafer çiçekli yollardan kazanılmaz. Başarı için mücadele gerekir; yorulmak, uykusuz kalmak, emek vermek gerekir. Ama pes etmek, “boş ver” demek yoktur. İşte bizden önce bu yoldan geçenlerin örnekleri:

İbn-i Sina: “Gecelerimi okumak ve yazmakla geçirdim. Uyku bastıracak olsa, bir bardak içecek içip uykumu dağıtır, yeniden çalışmaya koyulurdum.”

İbn-i Rüşd: Avrupa’da asırlarca okutulan eserlerin sahibi bu büyük bilginin, kitap okumadan geçen sadece iki gecesi olduğu söylenir: Biri evlendiği, diğeri babasının vefat ettiği gece.

Katip Çelebi: “Bir kitabın başına oturur, kendimi unutur, mumlar tükenir, güneş doğar, ben hâlâ okurdum; gözüme uyku girmezdi.”

Yavuz Sultan Selim: Her gün en az beş saat okur, bazı günler bu süre sekiz saate kadar çıkar; sabaha kadar okur, gözleri kan çanağına dönerdi.

Ali Emîrî Efendi: “Lamba ışığında kitaplara gömülür, çoğu kez sabahın olduğunu fark etmezdim. Uyumaya kalksam bile kimse yanımda yatamazdı; çünkü uykumda dahi okuduklarımı sesli tekrar ederdim.”

Ömer Nasuhi Bilmen: “Çocuk yaşta elime geçen eserleri bir gecede bitirirdim. Gözlerim kızarır, sağlığım bozulurdu. Annem geç vakit yanıma gelir, lambanın camını siler, bazen de ‘Artık yeter, yat!’ diyerek ışığı söndürürdü.”

Hilmi Ziya Ülken: Uykuyu yenmek için ayaklarını su dolu bir kovaya sokar, sabaha kadar okurdu.

Gürbüz Azak: “Benim okuma saatim gece 22.00 ile 02.00 arasıdır. O saatlerde okumaz, yeni bilgilerle heyecanlar kazanmazsam huzursuz olurum.”

Velhasıl, bilgiyi diploma ile sınırlamayın. Eğer öğrendiklerimizin üzerine yenilerini koymuyorsak, aslında bildiklerimizden de eksiltiyoruz. Çünkü öğrenmek, akıntıya karşı kürek çekmektir; durduğun an geriye gidersin. Önemli olan kimin söylediği değil, ne söylediğidir.

O hâlde: Her yaşta okuyalım, öğrenelim, düşünelim ve yazalım!

TAVSİYE: 50 yıllık birikimimle hazırladığım ve içinde 660 farklı nükteli nasihat barındıran Mahirane Söylemler, Susamak, Depremle Yaşamak, Kazalar Geliyorum Demez ve Hayallerin Peşinde-1 isimli kitaplarımı okumanızı ve evlatlarınıza da okutturmanızı gönülden tavsiye ederim. Bu eserleri, 536 568 11 41 numaralı telefondan bana ulaşarak (her biri 250 TL) imzalı olarak temin edebilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları