Mahir ODABAŞI

İşi varken düşünen kazanır

Mahir ODABAŞI

Geçmişte Ethem Erkoç hocamla ayaküstü sohbet ederken, öğrencilerimle karşılaştığımda, acaba, “Hocam boştayım, iş arıyorum, bir işe yerleşemedim...” cevabını alır mıyım diye “Şimdi ne iş yapıyorsun?” diye sormaktan korktuğunu söylemişti.

Gerek geçmiş yıllarda uzun süre dışarıdan öğretmenlik yapmam, gerekse sürekli okullarda öğrencilerle muhatap olmam nedeniyle; yolda, izde bir öğrencimiz yanımıza yaklaşıp, “Hocam merhaba. Ben falanca okuldan öğrencinizim. Ya da bizim okula bir iki defa gelip depremi anlatmıştınız, tatbikat yapmıştınız. Hatta sizin şöyle meşhur bir sözünüz vardı: ‘Çan, çene, çon çene...’ Hiç unutmadım. Biraz da hayat dersi vermiştiniz.” gibi cümlelerle kendini tanıtmaya başlayınca, ben de Ethem Hocam gibi içimden “İnşallah bir görev almıştır.” diye geçiriyor ve doğrudan “Ne işte çalışıyorsun?” diye sormaktan çekiniyorum. Kelimeleri geveleyip, kıyıdan köşeden öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü “Hocam askerliğimi yaptım, evlendim, bir çocuğum var... Şimdi boşta geziyorum, bir işe yerleşemedim.” cevabını alırsam, elimden bir şey gelmeyeceği için üzülürüm diye…

İşi varken düşünen kazanır

Öyle tahmin ediyorum ki tüm öğretmenlerimiz aynı düşünceleri taşır ve öğrencileriyle karşılaştıklarında, “Hocam şu işe girdim, şükür rahatım.” cevabını alınca kendi çocuğu işe yerleşmiş gibi sevinir…

Japonların meşhur bir sözü vardır: “Geliriniz ne kadar az olursa olsun, bir köşede mutlaka paranız bulunsun.” Atalarımız da “Ak akçe kara gün içindir.” diyerek aynı düşünceyi ifade etmişlerdir. (Bugün bir okul müdürü arkadaş, “Hocam, hanım sizden duymuş; o günden beri bir köşede para bulunduruyoruz.” dedi.)

Memuriyete yeni başladığım, hayatı biraz daha tozpembe gördüğüm ve acil durumlar için güven kaynağı olan visa kartlarının olmadığı dönemlerde, rahmetli olan emekli bir albay yakınım, “Evladım, bir kenarda mutlaka bir maaşın kalsın, sakın harcama. Şayet harcarsan, en kısa zamanda yerine koymaya çalış. Çünkü insanlık hali, başına ne geleceği belli olmaz.” diye öğüt vermişti. Kendi vefat ettiğinde de sadece bir maaşı olduğu görülmüştü…

Gebze’den bir işçi, her gün trenle İstanbul’daki bir çorap fabrikasına çalışmaya gider. Trende her gün bir vatandaş çorap satar. Her gün bu işi yaptığına göre para kazanıyor olmalı diye düşünür. “Nasıl olsa ben sabah akşam bu trenle gidip geliyorum ve aynı zamanda çorap fabrikasında çalışıyorum. O halde işe giderken ve gelirken ben de çorap satayım.” der ve başlar satışa. Aşağı yukarı bir maaş da bu işten kazanmaya başlar.

Altı ay, bir yıl derken; fabrika kriz nedeniyle işçi çıkarmaya başlar ve bu kişi de işten çıkarılır. Fakat üzülmez. “Sorun varsa, çözüm de vardır.” hesabıyla, “İstanbul’a sabah gidip akşam geliyordum, demek ki bundan sonra gündüzleri de gidip gelmek gerekecek.” der. Ailesini üzmemek için işten çıkarıldığını söylemez. Hayat normal akışında devam eder. Sabah aynı saatte işe gider gibi evden çıkar, akşam aynı saatte eve döner. Aynı trende, gündüz de birkaç kez gidip gelerek çorap satmaya devam eder. Bir, iki derken işler daha da iyiye gider. Fabrikada aldığı maaşın 4–5 katını çorap satarak kazanmaya başlar. Kazandığı parayı çarçur etmeden biriktirir. Yeterli sermaye oluşunca İstanbul’da çorap üzerine bir dükkân açar ve çocuklarına bu ilginç hayat hikâyesini anlatır…

Osmancık İmam Hatip Lisesinde okurken, matematik öğretmenimiz Arslan Gürsoy hocamızdan matematikten çok hayat dersi öğrendim. (Şimdi emekli olup Gümüşhacıköy ilçesinde ikamet etmektedir.) Çok zor şartlarda okumuş, tabiri caizse hayatı tırnaklarıyla kazanmış ama kendini yetiştirmiş, disiplinli, mesleğini seven bir öğretmendi. Fotoğraf çekerek, kâğıt-kalem satarak okuduğunu, üzerindeki takım elbiseyi 12 yıl önce aldığını ama hâlâ tertemiz giydiğini anlatır; acil durumlar için ceketinin yakasında iğne iplik taşıdığını söylerdi. Hayatın içinden örneklerle konuşurdu.

Bazen görüyoruz, lise mezunu bir arkadaşımız kravatını başkasına bağlatıyor. Bir arkadaşım, “Mahir Bey, kravat bağlamasını beceremiyorum, şunu bağla da 6 ay idare etsin.” derdi. Bunun okulu yok ki… O öğretmenimiz, matematik dersinde kravatın nasıl bağlandığını pratik olarak göstermişti. Belki matematikle ilgili onlarca konuyu, formülü unuttum ama her sabah kravatımı bağlarken, rahmetli babamı değil, matematik öğretmenimi hatırlıyorum. Ne kadar güzel! Amaç unutulmamak değil mi?

Aynı öğretmenden aldığımız cesaretle, Çorum İmam Hatip Lisesi’nde yatılı olarak okurken, yazılı kâğıdı, kalem, tarak, sabun vs. sattık. Öğrenciye göre iyi sayılabilecek bir şekilde para kazandık. Şimdi noter olan bir arkadaşımla…

“Bir öğretmen, ebediyete hükmeden insandır. Tesirlerinin nerede ortaya çıkacağı belli değildir.” (H. Adams)

Özetin özeti:

Ey oğul; işi, işteyken bul; boştayken değil. Çünkü çalışırken minnetsiz olursun. İyi çevre edinirsen, boşa düşünce kolayca tutunursun. Çünkü: “İnsanın elindeki imkânının gitmesi, bir uzvun kesilmesi gibidir.”

Farklı bir açıdan bakarsak:

Önce kendin marka olacaksın, sonra firman marka olur
Sen kaliteli esnaf olursan, ürünlerin kolay müşteri bulur

Yazarın Diğer Yazıları