Mahir ODABAŞI

Her öğretmen okumalı

Mahir ODABAŞI

Öğretmenlerimizin hayatımızda çok önemli bir yeri vardır. Hepimizin öğretmenlerimizle ya da çevremizdeki öğretmenlerle ilgili anıları olmuştur. Örnek alınacak birçok yönünü bizzat tanıyanlardan dinlediğim ve 2007 yılında kaybettiğimiz, Osmancık ilçesinden merhum öğretmenimiz Ömer Faruk GEYLANİ ile ilgili bazı anıları paylaşmak istiyorum. “Ettekraru ahsen velev kane yüz seksen – Tekrar güzeldir, 180 kere bile olsa” sırrınca hem onu yeniden rahmetle yâd etmek hem de bugünlerde yavrularımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimize ve öğretmen adaylarına güzel bir örnek olması niyetiyle…

Her öğretmen okumalı

KOMİSYON BAŞKANINA RAĞMEN YILIN ÖĞRETMENİ SEÇİLDİ

Yanılmıyorsam 30-35 yıl önce Hürriyet Gazetesi'nde “Yılın Öğretmeni” olarak resmini görmüştüm. Rahmetlinin anlattığına göre, Çorum’da gerçekleşen seçim süreci oldukça ilginçtir.

Komisyon başkanı, Ömer Faruk öğretmene önce ismini sorar. Ardından da ismiyle ilgili kırıcı bir soruyu yöneltir:

- Sen Arap mısın?

Faruk öğretmen, bu alakasız ve incitici soruya muhatap olunca, hiç çekinmeden halk tabiriyle “bir cümlelik oturaklı bir cevap” verir. Ardından, “Beni nasıl olsa seçmezler.” diyerek salondan ayrılır ve terminale gider.

Komisyon başkanının itirazlarına rağmen, tüm üyelerin desteğiyle Faruk öğretmen yılın öğretmeni seçilir. Üyeler,

— Notumuzu kırmasın diye eğilip bükülmedi, doğruluğundan taviz vermedi. Biz kesinlikle onu seçmek istiyoruz, derler.

Tam Osmancık arabasına bineceği sırada bir görevli gelir ve sorar:

— Faruk Hoca kim?
— Benim, deyince görevli,
— Hocam, yılın öğretmeni seçilmişsiniz. Sizi acil çağırıyorlar, almaya geldim, der ve onu resmi araçla Çorum Valiliği'ne götürür.

ÖĞRENCİSİYLE DIŞARIDA DA İLGİLENİRDİ:

“Öğretmen için gününü değerli kılan, öğrencilerine ayırdığı zamandır.” (A. de Saint-Exupéry) Faruk öğretmen işini çok sever, hakkıyla yerine getirmeye çalışırdı. Okul çıkışlarında eve giderken mutlaka bir öğrencisinin elinden tutar, birlikte yürürdü. Bu davranışıyla yalnızca sınıfta öğretmen olarak kalmaz, dışarıda da öğrencileriyle ilgilenerek ailece gönülleri fethederdi.

HEDİYE KABUL ETMEZDİ:

Hiçbir özel günde öğrencilerinden hediye kabul etmezdi. Öğrencilerine: “Sizin bana vereceğiniz en büyük hediye, başarılı olmanız ve gelecekte sorun değil; sorumluluğunun bilincinde bireyler olarak bu memlekete hizmet etmenizdir” derdi. Faruk öğretmenin bu özelliğini, çocuğu onun öğrencisi olan zamanın ilçe kaymakamı da öğrenmişti. Bu nedenle Kaymakam Bey’de öğretmeni sever ve ona büyük saygı duyardı. Bir dönem ahşap bir evde kalırken, Faruk öğretmenin evinde yangın çıkar ve bazı eşyaları yanar. Durumu öğrenen Kaymakam, vakıftan yardım ederek destek olmak ister ve onu makamına çağırır. Kaymakamlık olarak vakıf aracılığıyla bir miktar yardımda bulunmak istediklerini söyler. Faruk öğretmen, bu nazik teklif için teşekkür eder ve şöyle der: “Efendim, şükür canımız sağ. Memur olduğumuz için az çok bir maaşımız var. Bana vereceğinizi, gerçekten muhtaç olan bir başkasına verin.” Böylece teklifi nazikçe reddeder.

AKCİĞERİ ANLATMAK İÇİN ÖĞRENCİLERİNE KEÇİ KESTİ:

Bir gün, İlköğretim Müfettişi Sadık DİKMEN Bey ile sohbet ederken yıllar önce Osmancık’ta bir köy okuluna yaptığı teftişte yaşadığı, unutamadığı bir anısını anlatmıştı. Öğretmenin ismini hatırlayamadığını, ancak çok etkilendiğini söyledi. Ben de birkaç isim saydım. İçlerinden birinde durakladı:

“Evet, hatırladım. İsmi Faruk GEYLANİ idi.”

Müfettiş arkadaş şöyle anlatmıştı:

“Köy okulunda fen bilgisi dersinde öğretmen, küçük öğrencilere ‘Çocuklar, hiç akciğer gördünüz mü?’ diye sorar. Bütün sınıf birden parmak kaldırarak ‘Evet!’ der.

‘Maket olarak mı gördünüz?’ diye sorunca, hep bir ağızdan ‘Hayır’ derler.

Bir öğrenciye ‘O hâlde anlat bakalım, nasıl gördün?’ deyince çocuk şöyle cevap verir:

‘Öğretmenimiz bizi bahçeye topladı, bir keçi kesti. Keçiyi yüzdü, ciğerini çıkarttı, hepimize gösterdi. Hatta elimi bile değdirdim.’

‘Peki, öğretmeniniz keçinin etini ne yaptı?’ diye sordum.

‘Onu da kavurma yapıp bize yedirdi.’ dedi.”

ÖĞRENCİLERİ İÇİN MERKEZDEN DAĞ KÖYÜNE GERİ TAYİN İSTEDİ:

Faruk öğretmen, yıllar önce Osmancık ilçesinin uzak ve mahrumiyet sayılan bir köyünde görev yaparken tayin ister. İstanbul yolu üzerindeki, merkeze daha yakın ve ulaşım ile sosyal imkânlar bakımından daha iyi bir köye atanır. Ancak burada huzursuzdur.

Çünkü tayin olduğu köy rahat bir yerdir ve kendisi buradan ayrılsa hemen yerine gelen olur. Fakat eski köyü hem uzak hem de zordur; onun ardından oraya tayin isteyen çıkmamış ve öğrencileri öğretmensiz kalmıştır. Faruk öğretmen bu durumu içine sindiremez ve şöyle düşünür: “Ben buradan gidersem hemen bir başkası gelir, boş kalmaz. Ama orada kalırsam, emek verdiğim öğrencilerim öğretmensiz kalır. Ben bunun vebalini çekemem. ”Bu düşüncesini eşine de anlatır. Eşi kabul edince eski görev yerine, yani dağ köyüne geri tayin ister ve öğrencilerine kavuşur. Bu durumu çevresindeki birçok kişi yadırgar.

“Başkası merkeze gelmek için can atarken, sen gidip gönüllü olarak uzak köye tayin istiyorsun! Olacak iş mi bu?” diye tepki verirler. Ama o, öğrencilerini ve öğretmenlik sorumluluğunu her şeyin önünde tutar.

Yazarın Diğer Yazıları