Emekli: Eski çalışmalarına karşılık, çalışmadan ücret alma hakkına sahip olan kişilere verilen isimdir. Dolayısıyla SSK veya Emekli Sandığı’nda belirlenen süre ve yaş şartını dolduran kişilerin, tabiri caizse köşelerine çekilip (yiyip içip, gönüllerince gezip tozup ve biraz da affettirebilmek adına maneviyata önem verip) ahir ömürlerini daha özgür olarak sürdürmeleridir.
Ama bu tarif maalesef bizim ülkemize pek uymuyor. Daha çok Avrupa ülkeleri için geçerli diye düşünüyorum. Çünkü onlar on bir ayda kazandıklarını yiyip içip, özgürce dünyayı dolaşıp “Bahçem kadar yağmur, pencerem kadar güneş, çoluk çocuktan bana ne, keyfime bakarım kardeş.” misali on ikinci ayda bitiriyorlar. Yine onlarda gelecek kaygısı da düşüncesi de yok. Çocuklarının barınma, eğitim gibi ihtiyaçlarını sosyal devlet karşılıyor.
Bizde ise durum çok farklıdır. On iki ayda biriktirdiklerimizin üzerine on üçüncü aydan itibaren yeni birikimler katabilmek için can atıyoruz. Bu durumun ülkemize özgü özel sebepleri var. Belki de en önemlisi, çocuklarımız için yalnızca bu dünyayı değil, iki cihanı birden düşünmemizdir…
İsterseniz şimdi şu sorunun cevabını birlikte irdeleyelim:
Çalışanlar neden emekli olmaktan korkuyor?
Bakalım, ne kadarına hak veriyor, ne kadarına kızıyorsunuz?
1. Makam, mevki ve itibar kaygısı
Makamı, mevkii yerinde; görevi rahat, sıkıntısı yok. Emrinde çalışanlar hizmetine âmâde. Bir şey istediğinde evde çocukları bile isteksiz davranırken, dairede personel –severse de sevmezse de– “Tamam amirim, müdürüm, şefim…” diyor.
Bu durumda kişi, çalışırken gerekli zemini hazırlamadıysa; emekli olunca kendini boşlukta bulacağından, dışlanmış hissedeceğinden korkar. Çay ocağında gördüğü eski personelinin veya makam dostlarının (!) masasına davetsiz oturup “Söyle bakalım çayları!” diyebileceği bir çevreden mahrum kalmaktan çekinir. Bu yüzden emekli olmaktan imtina eder, hakkını son gününe kadar kullanmaya, hatta imkânı olsa yaşını küçültmeye çalışır.
2. İşini sevme ve hizmet aşkı
İşini çok seviyor; her sabah işe gelirken ilk günkü gibi heyecanlı. Sağlığı yerinde ve İngilizce tabirle perfect (mükemmel) olgunluk dönemine girmiş. Bilgi ve tecrübesini –kolay yetişmeyen bir kıymet olarak– sonuna kadar bu aziz milletin hizmetine sunmak istiyor.
Paradan çok yaptığı hizmeti ön planda tutuyor.
(2023 yılında ben de istemeyerek –çocukların hatırı için– emeklilik dilekçemi vermiştim. Sonradan geri çekmek –vali bey dâhil en verimli zamanın nereye gidiyorsun, dedi- zorunda kaldım. Elhamdülillah, bu cümleleri duymak mutlu etti ve ilk günkü aşkla devam.)
3. Maddi sebepler ve geçim endişesi
Bazıları işe girerken bile “Bir an önce emekli olayım.” diye düşünür, ancak maddi yönden buna cesaret edemez. Çünkü emekli olunca maaşı %30–40–50 oranında düşecektir. Okuyan çocuklar aş, iş, eş beklemektedir.
Ya da “Çocukların hatasını babalar çeker.” misali, ticarette işlerin kötüye gitmesi veya kefillik nedeniyle maaşından artırarak borç ödemeye çalışır. Dolayısıyla ayrılsa bile piyasada ek işte çalışmak zorunda kalacaktır.
Bu durumda “Özel sektörün kahrını çekmektense, devletin kahrını çekmek daha iyidir.” diyerek emekli olmaktan imtina eder.
Son dönemlerin en çok konuşulan konularından biridir bu. Bu yaraya mutlaka neşter vurulmalıdır, yoksa…
4. Eli sıkı, çalışmaya doyamayanlar
Çalıştığı işte ekonomik ömrünü tamamlamış, verimi azalmıştır. Ancak halk tabiriyle “tuzu kuru” dur; evi, barkı, çoluğu çocuğu yerindedir. Hatta çocukları devlet güvenceli işlerde çalışmaktadır. Buna rağmen torunlarının, hatta onların torunlarının geleceğini düşünür; eli sıkıdır, birikim yapmaktan vazgeçmez. Halk arasında bu tür insanlara ‘’Üsten sıkıyor alttan yalıyor. Mezara hazırlıyor’’ denir.
Bazı durumlarda hanımlar da erken emekli olmaması yönünde baskı yapar. Bu tür kişiler için halk arasında şu benzetme yapılır:
“Ölünce dünyada damatlar, ahirette kurtlar sevinir.”
Bu zamana kadar hangi emekliyle konuşsam, “Emekli ol.” diyeni duymadım.
Hepsinin ortak sözü şu:
“Sağlığın elverdiği sürece çalış, sakın emekli olma.”
Doğrusu, bunu duydukça “Bekâra karı boşamak kolaydır.” misali, acaba ben de mi aynı şeyleri düşüneceğim diye kendimden korkmaya başladım desem yalan olmaz.
Bir bürokratla sohbet ederken, 69 yaşında olup 63 yaşında emekli olduğunu ve çok pişmanlık duyduğunu anlatmıştı. Ben de içimden “Bu işin sonu yok ki.” diye geçirmiştim.
Kendini hazırlayamayan, eli sıkı olup sosyal çevresi bulunmayan veya bağı bahçesi olmayanlar için emeklilik elbette zordur. Çünkü artık günlük tıraş olmaz; “İşe mi gidiyorsun?” deyip hanım pantolonu ütülemez, kahvaltı erken yapılmaz.
Ya kahve köşesinde (on beş kadar emeklinin çay ocağında sohbet ettiğini görünce doğrusu imreniyorum) ya da cami bahçesinde zaman öldürülmeye –pardon– doldurulmaya çalışılır. Sala sonrası “Falanca yerden emekli, falanca hakkın rahmetine kavuşmuştur.” anonsunu duydukça, insanın içinde buruk bir düşünce belirir.
Rabbim, yüzümüzün akıyla; sağlık, sıhhat ve afiyet içinde emekli olmayı, imkânlarımız ölçüsünde bu aziz millete maddi-manevi boş durmadan hizmet etmeyi hepimize nasip eylesin.
Özetle, yukarıda emekli olmaya engel olarak saydığım nedenlere bazı önerilerim:
Birinci madde için:
Makamdan düşsek de gönüllerden düşmemek için koltukların seyyar olduğunu asla unutmamalıyız.
Unutanlar var mı? Abo… Hem de nasıl!
İkinci madde için:
Takdir edilip en iyi şekilde istifade edilmeye devam edilmelidir.
Üçüncü madde için:
Emeklilik biraz daha özendirilmeli, personel zoraki durmamalıdır.
(Mesela belirli bir yaştan sonra verimli olmanın pek mümkün olmadığı meslekler için erken emekli olacaklara makul taksitlerle “hobi bahçesi” verilebilir.)
Dördüncü madde için:
Maalesef diyecek bir şey yok. Yorumu size bırakıyorum.
Aşağıdaki karalamamla…
Zaman geçmiş, yaş erişmiş altmış küsüre,
Hâlâ düşünürsün: “Emekli olmasam mı?” diye.
Ve kararsızlık içinde hızla ilerlerken zaman,
Bir hastalık çıkar da bir daha ayağa kalkaman.
Sakın unutma, kendine de gerek vakit ayırman,
Bilirsin, dünyaya ancak bir kere geliyor insan.
Onun için tavsiye edilir dolu dolu ömür yaşaman.
Şayet çok özel sıkıntılar içerisinde değilsen,
Bence son gününü bekleme istersen.
(ikinci maddeye girenler hariç)
Boş ver, ayrıl git — kovulmadan resen.
Kızmıyorsunuz değil mi?
Âcizane tavsiyem…