Sevmek, düşünmek ve aynı zamanda hep tedbirli olmak; dikkatimizi kullanabilmek, bol bol doyasıya gülebilmek, gül verene gülüvermek, neşe içinde huzurla yaşayabilmek, daima olumlu düşünebilmek, bardağın hep dolu tarafını görebilmek… Ustanın çırağına bir ekmek parası bahşiş verebilmek… Küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkarabilmek…
Hoşuma giden ve sizlerin de okuyunca hoşunuza gideceğini tahmin ettiğim bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum:
Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Her zaman mutluydu. Daima söyleyebilecek olumlu bir şeyler bulurdu. Hatta bazen bu hâli, etrafındakileri çileden çıkarırdı. Bu adam nasıl olur da her zaman bu kadar iyi olabilir, diye soranlara hep aynı cevabı verirdi:
“Bomba gibiyim!”
Jerry, tam anlamıyla bir doğal motivasyoncuydu. Yanında çalışanlardan biri o gün kötü bir günündeyse, hemen yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı beni fena hâlde düşündürüyordu.
Bir gün Jerry’ye gittim. “Anlamıyorum,” dedim. “Nasıl oluyor da her zaman bu kadar rahat olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu?”
“Her sabah kalktığımda kendi kendime şunu söylerim: Jerry, bugün iki seçeneğin var. Kurban olmak ya da ders almak. Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.”
“Birisi bana bir şeylerden şikâyete geldiğinde yine iki seçeneğim var: Şikâyetini kabul etmek ya da ona hayatın güzel yönlerini göstermek. Ben her zaman hayatın güzel yönünü seçerim.”
“Yok yahu!” diye itiraz ettim. “Bu kadar kolay mı yani?”
“Evet, kolay,” dedi Jerry. “Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçimin vardır. Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Yani sen, hayatı nasıl yaşayacağını seçersin.”
Jerry’nin bu sözleri beni derinden etkiledi. Onu yıllarca görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım.
Yıllar sonra Jerry’nin başına çok talihsiz bir olay geldi. Soygun amacıyla gelen hırsızlar, paniğe kapılıp Jerry’yi defalarca vurmuşlar. Ameliyatı tam 18 saat sürmüş. Haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların bir kısmı hâlâ vücudundaymış. Ben onu olaydan 6 ay sonra gördüm. “Nasılsın?” diye sorduğumda, her zamanki gibi güldü:
“Bomba gibiyim!”
“Olay sırasında neler düşündün Jerry?” dedim.
“Yerde yatarken, yine iki seçeneğim olduğunu düşündüm: Ya yaşamayı seçecektim ya da ölümü. Ben yaşamayı seçtim.”
“Korkmadın mı? Bilincini kaybetmedin mi?”
“Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Sürekli ‘İyileşeceksin, merak etme’ dediler. Ama acil servis koridorlarında sedyemi hızla sürerlerken, doktorların ve hemşirelerin yüz ifadelerini görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana ‘Bu adam ölmüş’ diyordu. Bir şey yapmazsam biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten…”
“Ne yaptın?” diye merakla sordum.
“Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve herhangi bir şeye alerjim olup olmadığını sordu. ‘Evet,’ dedim. ‘Var.’ Doktorlar ve hemşireler hayretle sustular. Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım:
‘Benim kurşunlara alerjim var!’
Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar. Bir kez daha bağırdım:
‘Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil…’”
Jerry yalnızca doktorların ustalıklarıyla değil, kendi olumlu tavrı ve hayata tutunma arzusu sayesinde yaşadı. Onun yaşaması bana iyi bir ders oldu. Her gün hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu, ve her şeyin kendi seçimimize bağlı
bulunduğunu ondan öğrendim.
İyimserlik, içimizin bir başka güzelliğidir; hayata olumlu bakabilmektir. Yüreğimiz hep iyimserlikten yana atıyorsa, mutluluğu yakalamışız demektir. Yolda güçlükle yürüyen yaşlı bir amcaya yapılan bir yardım veya bir resmi dairede yol göstermek gibi, bize basit gelen bir iyilik, onlar için kim bilir ne kadar kıymetlidir. Karşıdan karşıya geçmekte zorlanan bir engelliye yardım etmek, bizim ne kadar zamanımızı alır ki?
Özellikle doğal afetlerde maddi-manevi zarara uğramış, yakınlarını kaybetmiş, yalnızlıktan bunalmış ve paylaşacak birini bulamayan bir kimsenin yanına oturup onunla geçireceğimiz yarım saat bizi ne kadar etkiler ki? Hatta anlatacaklarımız şart değildir. Onun anlattıklarını sadece dinlememiz bile yeterlidir.
Yaşamda karşımıza çıkan bu inceliklerin farkına varabilmek ve bunları gerçekleştirebilmek bizi daha da yüceltecek, belki de çaresizlik içinde çare bulmamızı sağlayacaktır.
“Çaresizseniz, çare sizsiniz” demiş bir filozof.
Düşün…
Kim üzebilir seni, senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni, sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter.
Yeter ki yürekli ol.
Tükenme, tüketme, tükettirme
İçindeki yaşama sevgisini.
Hep hatırla:
Hayatın zorlukları arasında çaresizseniz,
Unutmayınız…
Çare SİZSİNİZ!