Mahir ODABAŞI

Bir pirinç tanesinden ne olur?

Mahir ODABAŞI

Cimrilik ile tasarruf bazen birbirine karıştırılır. Oysa ikisi çok farklı kavramlardır. Cimrilik; eli sıkılık, pintilik demektir. Tasarruf ise ihtiyaç kadar kullanmak, israf etmemek yani gereksiz harcamamak anlamına gelir.

Dünyada her şeyin bir sonu vardır. “Bir neslin kaderini, bir önceki nesil tayin eder; dedelerin hatasını torunlar çeker.” diyen düşünürün sözlerinden hareketle, genel anlamda tüm kaynakları tasarruflu kullanarak torunların torunlarına yaşanabilir bir dünya bırakmak gibi sorumluluğumuz olduğu açıktır. Özelde ise rahat yaşayabilmek, kimseye muhtaç olmamak, gelecekte sıkıntıya düşmemek için planlı, programlı ve disiplinli bir hayat sürmek; büyüklerin ifadesiyle “Ayağımızı yorganımıza göre uzatmak” zorundayız.

Çünkü;
“İnsanları güçlü kılan yedikleri değil, hazmettikleridir.
Zengin kılan kazandıkları değil, muhafaza ettikleridir.
Bilgili kılan diplomaları, sertifikaları değil, ihtiyaç halinde doğru dürüst uyguladıklarıdır.”

Bir pirinç tanesinden ne olur?

“Kazan da benim, harca da benim. Nasıl olsa imkânlarım var, istediğim gibi harcarım” deme lüksüne sahip değiliz. Ülkemizi bir gemiye benzetirsek, hepimiz bu geminin yolcusuyuz. Yolcuların ortak görevi, bu geminin batmaması için çalışmaktır. Çünkü gemi batarsa, tüm yolcular zarar görür.

Sevdiğim ve saydığım, emekli eğitimci (gerçi eğitimcinin emeklisi olmaz, sadece rahmetlisi olur) Ali Geylani hocamız, Osmancık Atatürk İlköğretim Okulunda görev yaparken öğrencilerini tasarruf konusunda bilinçlendirmek için sınıfa terazi, tencere ve bir poşet pirinç getirir. 300 gram pirinci tartıp tencereye koyar ve; “Çocuklar, bundan bir tencere pilav çıkar” der.

Sonra da ekler:
“Bugün tüm Türkiye’nin öğle yemeğinde pilav yediğini ve herkesin tabağında bir tane pirinç tanesi bıraktığını düşünelim. Şimdi bu pirinç tanelerini ülke nüfusuyla çarpalım.”

Çocuklar, öğretmenin kara tahtada yaptığı işlemin sonucunu merakla bekler. Ortaya çıkan sonuç, Ankara’yı bir öğün doyuracak kadar pirinç pilavıdır.

Ali öğretmen:
“Çocuklar, tabakta bıraktığımız bir pirinç tanesi yüzünden Ankara’nın bir öğün pilavını çöpe atıyoruz.” der.

Böylece öğrenciler, pirincin merkezi Osmancık’ta olsalar da gelecekte Ankara’yı aç bırakmamak için israf etmemek gerektiğini öğrenirler.

Yıllar önce gazetelerde okumuştum: “İstanbul’da çöpe atılan ekmek, Hollanda gibi bir ülkeyi besleyebilir.”

Aynı şekilde suyu, elektriği, telefonu, yakıtı ne kadar israf ediyoruz? Bunların maddi yönünü uzun vadede düşündüğümüzde, küçümsenmeyecek rakamlar karşımıza çıkar. Bunun bir de ülkenin geneline yansıyan boyutunu hayal edin.

“Gezen görür, yaşayan ölür; israf eden gelecekte bedelini öder veya ödetir.”
Japonların dediği gibi: “Geliriniz ne kadar az olursa olsun, her an köşede bir paranız bulunsun!”

Emekli albay bir yakınım da bana şöyle derdi:
“Evladım, ne olur ne olmaz. Acil işler için bir maaşın hep bir köşede bulunsun ve sen onu unut!”

Nitekim vefat ettiğinde gerçekten de bir maaşını kenarda bırakmıştı.

Bugün kredi kartları bu işlevi görse de, disiplinli harcamaya alışamayan insanlar bunun bedelini aile boyu ve yakın çevresiyle çok ağır ödemektedir.

Japonya’dan çarpıcı bir örnek:
Telefonlar ücretsiz hale getirildiğinde, kullanımının büyük oranda düştüğü görülmüştür. Sebebi araştırıldığında, Japon halkının şu düşünceyle hareket ettiği anlaşılmıştır:
“Önceden telefon ücretini kendim ödüyordum, sadece kendime karşı sorumluydum. Şimdi ise devletim ödüyor, bu yüzden sorumluluğum kat kat arttı. Ben gereksiz konuşursam devletim sıkıntıya girer ve istese de bana sahip çıkamaz. Sonunda ben mağdur olurum. O halde daha dikkatli olmalıyım.”

Sonuç olarak:
Fakirlik gelmeden zenginliğin, hastalık gelmeden sağlığın, yaşlılık gelmeden gençliğin, meşguliyet gelmeden boş vaktin kıymetini bilmek adına; sudan enerjiye, gençlikten sağlığa kadar özelden genele doğru hesap ederek, “Ben sadece kendimi düşünürüm” demek yerine “Ben, benimle beraber dünyayı da düşünmek zorundayım” anlayışıyla hareket etmeliyiz.

Gelecekte yaşanabilir bir dünya için hayatın her safhasında israftan kaçınıp tasarrufa riayet etmek zorundayız.

Özetin Özeti: Özellikle olası depremler sonrasında çocuklarımızın sıkıntıları daha kolay atlatabilmesi için, aile boyu ara sıra bayat ekmek yemek de faydalı bir tatbikattır. Çünkü ömründe bayat ekmek yemeyen bir çocuk, deprem sonrası üç günlük bayat ekmeği yemek durumunda kalınca muhtemelen zorlanacaktır.

“Zenginlik istemek elbette hakkımızdır. Ancak istediğim gibi harcarım demek, gelecek nesillere ve dünyaya haksızlıktır.”

TAVSİYE: 50 yıllık birikimimle hazırladığım ve içinde 660 farklı nükteli nasihat barındıran Mahirane Söylemler, Susamak, Depremle Yaşamak, Kazalar Geliyorum Demez ve Hayallerin Peşinde-1 isimli kitaplarımı okumanızı ve evlatlarınıza da okutturmanızı gönülden tavsiye ederim. Bu eserleri, 536 568 11 41 numaralı telefondan bana ulaşarak (her biri 250 TL) imzalı olarak temin edebilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları