Efendim, hayat her zaman güllük gülistanlık değildir. Bazen hiç beklemediğimiz olaylarla karşı karşıya kalabiliriz. Bunların en başta geleni deprem, yangın, sel ve benzerleridir. Özellikle bu tür doğal afetlerden sonra, “Derdi isyana müptelayım / Akşam zengin yattım, sabah fukarayım” hesabı, birçok vatandaşımız işsiz, aşsız, eşsiz kalır... Aile düzeni altüst olur... Hayat çekilmez hâle gelebilir... Bunun acı tecrübeleri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde yaşanan doğal afetlerde de görülmüştür..
Bu bağlamda; doğumdan ölüme kadar hayatın her safhasında lazım olan sivil savunma hizmetleri arasında “Sosyal Yardım Ekibi” adıyla bir ekip vardır. Olası afetler sonrası bu konularda vatandaşlara yardımcı olur... Yani yangınlara kar, muhtaçlara var; işsizlere iş, aşsızlara aş... noktasında rehber olur, yol gösterir... Tabii ki normal dönemlerde gerekli altyapı sağlanabildiyse…
Memuriyete başladığım ilk yıllarda katıldığım bir hizmet içi seminerde, dersimize gelen, iki üniversite bitirmiş ve sonradan Bakırköy Müftülüğü, Samsun’un merkez ilçesinde belediye başkanlığı yapan Şahin Keskin diye bir öğretmenimiz vardı. Bilgi ve tecrübelerini, hayatın içinden örneklerle anlatır; kursiyerlerin kafasında bir iz bırakmaya çalışırdı. Bunda da başarılı olmuş olacak ki 35 yıl sonra böyle bir makale yazarken sanki aynı dersi tekrar dinliyorum. Bir film şeridi gibi hepsi gözümün önünden geçiyor. Şahin Hoca bir konuşmasında:
“Gençler, memuriyete yeni başladınız; daha işin başındasınız. Ömrünüz olursa, benim gibi 25-30 yıllık memuriyet hayatında çok tecrübe sahibi olabilirsiniz. Bazen ‘keşke’ dersiniz ama iş işten geçmiştir. Telafisi pek mümkün olmaz. Çünkü dört şey geri gelmez: atılan ok, kaçırılan fırsat, söylenen söz, geçen zaman. Bu nedenle memuriyette rahat edebilmeniz için mutlaka ikinci bir yedek mesleğiniz olsun.” demişti. Kendisinde de vardı.
Yıllar önce Ankara’ya, bir yakınımın yanına giderken Çorum’dan 100 paket yarımşar kiloluk leblebi aldım. Amacım, yakınımın asgari ücretle çalışan oğluna ders vermek ve onun kendine güvenmesini, ihtiyaç halinde ikinci bir iş yapabileceğini öğretmekti. Evleri, Kocatepe Camisi’nin yakınlarında idi. Kuruyemişçiye “Leblebinin kilosu kaç lira?” diye sordum. Eski para ile “Beş milyon.” dedi. O zaman, “Biz de mahallede bir köşede leblebinin kilosunu dört milyona, yani bir paketini iki milyona satalım.” dedim. Yüzde yüz kâr. Leblebi paketlerini arabanın önüne koyduk. Çekingenliğini atması için başında biraz ben bekledim. Sonra, “Benim işim var, gidiyorum. Bunları sat, parası senin olsun.” deyip ayrıldım.
O yakınımın oğlu birkaç saat sonra eve geldi. “Hepsini sattım.” dedi. Ben de:
“Sen akşama kadar çalışıp asgari ücretten kaç lira alıyorsun?” dedim. “13 milyon alıyorum.” dedi.
“Bak, ben sana birkaç saatte yirmi milyon kazandırdım. İstersen işten gelince veya izin günlerinde, kendini çok yormadan, bir iki saat sermaye gerektirmeyen ufak tefek (süs, balon, anahtarlık vs.) bir şeyler alıp satabilirsin. Yarın çalıştığın şirketin düzeni bozulur, işten çıkarılırsın ama birden zor durumda kalmazsın. Yeni bir iş buluncaya kadar yedeğinde hazır iş olur.” dedim…
Yıllar önce köyde kalırken, ilçede bir kasaba: “Derinin tanesini kaça alıyorsunuz?” diye sordum. Dedi: “Şu fiyata. ”Ben de o zaman, “Ticareti öğreneyim.” diye köyde kebap yapmak için kesilen oğlakların derisini aldım. Kasabın dediği fiyatın altında aldığım için, “Kâr yapacağım.” dedim. Atladım motosiklete, ilçedeki kasaba gittim. Kasap; götürdüğüm derilere, aldığım fiyatın altında para verince: “Ben size sordum, niye düşük fiyat veriyorsunuz? O zaman zarar edeceğim.” dedim.
Kasap da bana unutamayacağım bir ders verdi:
“Bak oğlum; her derinin fiyatı aynı değildir. Çünkü keçi derisi var, oğlak derisi var. Büyüğü var, küçüğü var. Sen bana sadece ‘deri fiyatı’ sordun, ben de en yüksek olanın değerini söyledim. Unutma, ticarette yapacağın işin ayrıntılarını iyi öğren, yoksa zarar edersin.” dedi.
Hayat önce sınav yapar, sonra ders verir. En iyi okul, tecrübedir; ama biraz okul masrafı çoktur. Başarı insana çok şey öğretmez fakat başarısızlık çok şey öğretir. Yeter ki doğru ders almasını bilelim… Çünkü ders alınmış başarısızlık, daima başarı demektir.
Özetin Özeti:
Gündüzden çırasını hazırlamayan, akşam karanlıkta kalmaya razı demektir. “Sorun varsa çözüm de vardır.” hesabı, iyimser insan her felakette bir fırsat çıkarabilir. En uzun yürüyüşler, küçük bir adımla başlar… Yeter ki ön yargıyı kıralım; “Ben beceremem, ben yapamam.” demeyelim… Çünkü en küçük işle bile meşgul olmak, işsiz dolaşmaktan iyidir…
Temennimiz odur ki: Herkesin alternatif bir işi olsun… Kışta kıyamette kimse işini kaybetmesin… Çoluk çocuğuyla afetsiz, afiyet içinde yaşasın… Topyekûn toplumun yüzü gülsün…
Son bir cümle:
Pandemi döneminde iş yerini kapatmak zorunda kalan bazı esnaflar (kahvehane vb.), bakıyorum, geçici olarak sebze sattı, maske sattı, ekmek sattı. En azından evine ekmek götürme imkânı bulması açısından takdire şayandır diye düşünüyorum.