“Çocuktum;
Hep kardan adamlar süslerdi düşlerimi.
Büyüdüm;
Hep kandan adamlar oydular yüreğimi.”
Evet; çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlıkla devam eden bir hayat serüveni… Bu hayat yolculuğunda gençler grup hâlinde, orta yaşlılar ikişer ikişer, ihtiyarlar ise teker teker yürürler. “Gençliğin ihtiyarlığı kırk, ihtiyarlığın gençliği ise elli yaşıdır.” der büyüklerimiz. Buna göre herkes kendi durumunu görebilir.
Biz belki farkında olmasak da zaman hızla geçiyor; üstelik gün, günü aratıyor. Cahit Sıtkı’nın ifadesiyle:
“Zamanla nasıl değişiyor insan,
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerede o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim.
Yalandır kaygısız olduğum, yalan…”
Efendim, Eflatun’a sormuşlar:
— İnsanları nasıl görüyorsun?
“Hayret!” demiş ve eklemiş:
BİRİNCİSİ:
İnsanlar çocukken bir an önce büyümeyi isterler. Bir de bakarsınız ki büyüdükten sonra, “Keşke o eski günlerim geri gelse!” diye çocukluklarını özlerler. Çünkü gençlik ilkbahar gibidir; yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki arkasından bir daha bahar gelmez.
Geçenlerde emekli olacak bir arkadaşım, “Ah! On beş yıl önceki zamanıma geri dönebilsem, emekli ikramiyemin tamamını veririm.” demişti. Ben de “Parana yazık etme, nasıl olsa on beş yıl sonrasına geri geleceksin.” diye takılmıştım.
İhtiyarlığında kendini yalnız bulan ve hastalıklarla boğuşan yaşlı bir amca ise, “Ahh! Gençliğim geri gelse de yaşlılığın başıma neler açtığını bir şikâyet etsem.” diye mırıldanmıştı.
İKİNCİSİ:
İnsanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya çalışırlar; bir de bakarsınız ki hiç yaşamamış gibi çekip giderler. Şairin dediği gibi:
“Niceleri gelip neler istediler,
Sonunda dünyayı terk edip gittiler.
Sen de hiç gitmeyecekmiş gibisin, değil mi?
Ama o gidenler de senin gibiydiler.”
Hayat güzel; akıbet ölüm olmasa… Dün kim gitti, bugün kim gidecek? Acaba yarın sıra kimi bulacak?
ÜÇÜNCÜSÜ:
İnsanlar gençlik yıllarında para biriktirmek için sağlıktan kısarlar. Ama bir de bakarsınız ki yaş kemale erip hastalıklar birer birer gelmeye başlayınca, “Şu şeker, böbrek, tansiyon, kanser vb. hastalıklarım bir geçse, tüm servetimi veririm.” derler.
Öyle değil mi? “Geleceği kazanmak için şimdiden fedakârlık yapmak ticarettir.” felsefesiyle ya da ekonomik nedenlerle muhannete muhtaç olmamak adına, fedakârlığı hep kendimizden yapar; çoluk çocuğumuz rahat etsin diye gençlik yıllarında geceyi gündüze katarak çalışırız. Tabiri caizse sağlığımızı ikinci plana atarız. Ta ki yaş kemale erip hastalıklar alenen ortaya çıkıncaya kadar… O zaman da bir bakarsınız ki iş işten geçmiş oluverir.
Bunun üzerine Eflatun’a tekrar sorarlar:
— O hâlde insanlara ne öneriyorsun?
Eflatun şöyle cevap verir:
“Dünyada kendinizi sevdirmeye çalışmayınız; sevilmeye bırakınız. Önemli olan çok şeye sahip olmak değil, ihtiyaç hâlinde aradığını, aradığın zaman bulabilmektir.”
Bu bağlamda; gençliğinde ya da makam ve mevki sahibi iken her türlü imkâna sahip olup, hayatının son deminde kalabalıklar içinde yalnız kalanların sayısı acaba ne kadardır? Şairin ifadesiyle:
“Zamanla anlıyor insan,
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun, dost olsun ne arıyorsun?
Adresi belli mi vefasızlığın?”
Eflatun’un bu önerisini sivil savunma tedbirleriyle ilişkilendirecek olursak; ben size “Olası depremlere karşı evinizde ışıldak bulundurun.” derim, siz gider el feneri ya da cep telefonunun lambasını bulundurursunuz. Gece deprem olursa apartmanın dördüncü katından inerken size yol gösterir, cam kırıklarına basmamanıza vesile olur.
Ya da ben “Çadır bulundurun.” derim, siz beş metre naylon alırsınız. Deprem sonrası yağmur yağarsa sizi ıslanmaktan korur.
Her ne kadar rahmetli babam nüfus cüzdanımı ilkokul son sınıfta alsa da, 01 Ocak en azından benim de resmî doğum günüm. Üzerinden:
Bir yıl daha geçti…
Sevinsek mi, dövünsek mi?
Mazide acı tatlı hatıralar,
Âtide meçhul bir zaman.
Biraz sonra başımıza ne gelecek,
Bilinmiyor hiçbir zaman!
Yalnız bilinen bir gerçek var:
O da durmadan yaşlanıyoruz
Ve planlarımızı altüst eden ölüme
Biraz daha yaklaşıyoruz.
O hâlde söyleyin bana,
Ey aklıselim dostlar!
Bir yıl daha geçti diye
Nasıl sevineyim o zaman?
Ben sevinemedim, sevinemem;
Lakin sizi de bilemem.
İster ağlayın, ister çılgınca oynayın.
Zaten dünya oyun ve eğlenceden ibaret;
Ondan sonra herkese kopuyor birer kıyamet.
Madem kurtuluş yok, sen de kendine dikkat et!
Netice olarak; “İnsanlar hangi limana ulaşmak istediğini biliyorsa, onlar için her rüzgâr uygundur.” (Seneca) sözünden hareketle, (Toprak üstü tamah, toprak altı eyvah, gökyüzü ise -dua -felahtır.) yeni yılda savaşların yerini barışın; fitne, fesat ve tefrikanın yerini dostluğun, kardeşliğin ve hoşgörünün; afetlerin yerini afiyetin alması temennisiyle yeni yılınızı şimdiden en kalbi dileklerimle tebrik ederim. (Yeni yıllar eğlenmek değil aynaya bakıp kendimizi öğrenmek olursa anlam taşır)
